Bundan yirmi yıl önce sabah uyanıyordu, traşını oluyordu, takım elbisesini giyip kravatını bağlıyordu ve işe gitmek üzere yola çıkıp saat 8’de mesaisine başlıyordu. Akşam 5 gibi yorulmuş olsa da, neredeyse her gün gece geç saatlere kadar kalan işlerle ilgilenmeyi kendine iş edinmişti. Eve döndüğünde birşeyler yer, biraz tartışma programlarına bakar, sonra da yatardı. Çocuklar zaten çoktan yatmış olurdu. Bir sorunları varsa, bunu karne günü geldiğinde anlardı.

Aynı günlerde, ABD’nin Palo Alto şehrinde bir grup dejenere genç bir şeyler geliştirme peşindeydi. Dejenere oldukları için geleneksel yapılar tarafından ısrarla arka plana itilen bir gruptu bunlar. Bir sonraki kuşaksa, onlardan daha dejenere bir yaşam biçimiyle dünyanın sayılı üniversitelerinde ders görmeye devam ediyordu. Gelenekseller, dejenereler üzerine yazılan makaleleri pazar günleri evde okudukları iş ve ekonomi yazılarında fark ediyor, her okudukları makaleden sonra gelmekte olan bu dejenere nesil hakkında kınayıcı sohbetler yapmayı da ihmal etmiyordu.

Konunun Tosun Paşa ile ilgisi ne diyeceksiniz. Hemen ucunu bağlayayım.

Bizimki 2020 yılında her sabah uyanıyor, traşını olup, takım elbisesini giyip, kravatını bağladıktan sonra saat 8’de mesaisinin başında oluyor. Yine geç saatlere kadar iş yapıyor. Kendine dejenere tiplerin yatırımlarından bir Twitter, bir de LinkedIn hesabı açtı, oradan teknolojinin gelecekte hayatı nasıl değiştireceğini yabancı hesaplardan indirdiği videolarla anlatıyor. Bu çok kravatlı anlatımların ana fikri hep aynı: Teknoloji gelecek, her şey çok acayip değişecek! 

Öyle olacağı kesin. Öyle oldu da zaten. Neler neler oldu geçen sürede. Robotlar bizim yerimizi alacak mı konusuna salt takipçi sayısı artsın, videosu (nereden onun videosu oluyorsa artık, arakladı çünkü) çok izlensin diye girdiğini biz de biliyoruz. Nitekim sen otuz yıl önce babandan kalan tuşlu masa telefonunu yeni teknoloji diye kullanıyordun. Bu gitti, yerine dokunmatik ekranlı olanlar geldi. Senin kravat yerinde duruyor ama her şey yenisiyle yer değiştiriyor.

Bize sosyal medyada, kanırtarak, araklayarak geliştirdiğin çok takipçili hesabından verdiğin “off var ya her şey çok acayip değişecek” gazını dejenereler sayesinde veriyorsun. Teknolojiyi onlar geliştirdi, patenti onlar aldı, videoyu onlar çekti, tanıttı, sosyal medya şirketini kurdu, post atmanı sağladı, çok takipçin var diye sana bir de mavi tık verdi (gazi madalyası gibi taktın) ve şimdi de her şeyin çok acayip değişeceğini bize mi anlatıyorsun?

Senin aslında söylemek istediğin şey “ben geleceği görebilecek kadar vizyonerim”… 

Benim gördüğüm ise kusura bakma ama şu:

Bu dejenereler yirmi yıl önce senden iş istemeye geldiler. Bir kısmı yatırım sermayesi istemeye geldi. Hepsini kovdun. Dejenere oldukları için hem de. Ne geliştirdiklerine bakmadın, hayallerini dinlemedin bile. Bunu sadece kravatını yerinde tutabilmek için yaptın. Yirmi yıl önce kovduğun, yüzüne bile bakmadığın o dejenerelerin teknolojisiyle mi mesaj veriyorsun sosyal medyada?

Bu şanlı direnişinden keşke kravatların da haberi olsaydı, gardorba heykelini dikerlerdi.

Hangi vizyon?

Yeşil Vadi kimin olacak tartışmasında Tellioğulları ile Seferoğulları aileleri birbirine düşman olunca, çareyi bölgenin en üst yöneticisi Tosun Paşa’yı taklit etmekte bulmuştu Tellioğlu Lütfü.

Bizim yöneticiler de böyle: Tosun Paşa’nın yokluğunda hepsi birer hakiki (!) Tosun Paşa oluveriyor.

Dejenere diye kapıdan sokmadığı adamın teknolojisini satın alıyor, kullanıyor, onun iyi bir müridi haline geliveriyor, sonra yine o dejenerenin geliştirdiği teknolojinin nimetlerini sana-bana pazarlıyor, daha çok dikkat çekmeye çalışıyor.

Hemen hepsi “keynote speaker” ve “TEDx konuşmacısı”…

Bir sonraki harçlığını ne zaman alacağı konusunda hiçbir fikri olmayan gençlere sahneden “şöyle olun, böyle olun, şunu izleyin, bunu takip edin” diye nutuk atıp, sonra da “gençler hadi selfie çekelim” (de sosyal medyadan havamı atayım) diye mahalleye Türkan Şoray gelmiş gibi bir edayla toplanıp fotoğraf çekiliyor, takipçilere de “bu gençler harika, gelecekten çok ümitliyim” diye sanki orada yeni bir devrim inşa edilmiş gibi gazı verip tıklanma ve beğeni alıyor.

O genç iki gün sonra İK’nın kapısından geri çevrilecek oysa ki…

Gelecekte ne gelecek ben sana söyleyeyim. Ne yapıp edip yine sen dikileceksin karşımıza!

Dünkü dejenereydi, bugünkü cahil… Her neslin bir suçu var, kendi nesli hariç!

“Bu robotlar şunu da yapıyor” diye şehvetle paylaşıyor. 

– Sen daha iyisini yap? Hayır!

– Etik ve ahlâk tarafını konuşalım? Hayır!

– Sosyal adalet ve gelir kısmını konuşalım? Hayır!

– Eşitsizlikleri çözelim? Hayır!

– Yeni video gelmiş paylaşmak ister misin? Evet!

İki günlük dünyada, yalandan da olsa şöhret ne güzel geliyor insana.

O kravatı boynundan çıkarıp atabilirsin. Ama gençlerin, nesillerin, çalışanların, ahlâkın, sektörlerin, girişimlerin, fikirlerin, yeniliklerin, daha güzel bir yarın hayallerinin boynuna doladın ve hepsini öldürdün.

Bizim CEO’muz en hakiki gerçek esas Tosun Paşa. Bekle ki Palo Alto bunu da güncellesin! 

Ne konuştuklarına bakarsanız hep entelektüel, hep sıkı bir gelecek pazarlayıcısı, hep her şeyi çok iyi bilen fakat tipik Platoncu (yani lafa gelince ben aydınlandım sizi de aydınlatayım meraklısı ama eyleme gelince geometri bilmeyeni yaklaştırmam havasında) kendisi için renkli bir dünya yaratmak adına kimsenin üzerine basmaktan çekinmeyen bir profil. Ülkemizin bu şöhret ve ilgi budalalarına ihtiyacı yok olsa da her platformu ele geçirdiler. 

Belki de hata bizde. Hep bir yerinde saf düşüncemizin, ‘yatcaz kalkcaz’ tüm bu saçmalıklar bir gün geçecek sanıyoruz, sanmak istiyoruz. Daha gerçekçi olup Tosun Paşaların kendileri için bir sektör kurduklarını ve bunun için kimseye acımadan her şeyi kendi menfaatlerine kullandıklarını kabul etmemiz ve hep birlikte bunlara prim vermeyi bırakmamız lazım. Ama üzgünüm dostum! Yine onlardan dinleyeceksin nasihatleri. Çünkü bu dünya onların…