Gelenekselden daha şeffaf bir medya

Sosyal medyanın ‘sosyal’ yönünü bir kenara koyup, bir medya çeşidi olması niteliğiyle ele alacak olursak, en başta sosyal medyanın da tıpkı geleneksel medya gibi bir eğlence aracı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Geleneksel medyanın aslında bir eğlence aracı olduğu gerçeğine fikren uzak duranların temel argümanı, geleneksel medyada icra edilen temel faaliyetlerden birinin gazetecilik olmasıdır.

Anayasal haklardan olan ‘haber alma hakkı’ ve ‘düşünce ve ifade özgürlüğü’ hem haberlerin özgür biçimde üretilip yayımlanmasıyla, hem de medyada yer alacak içeriklerin üretim ve tasarım faaliyetleriyle hayata geçiriliyor. Bundan elli yıl geriye gidip, henüz her evde televizyonun ve yaygın televizyon yayınlarının olmadığı ülkemizde, İstanbul Cağaloğlu’nda bulunan gazetelerden birinin kapısından içeri girsek, karşımıza sadece muhabirler değil, redaktörler, sayfa sekreterleri, bulmaca köşesini hazırlayanlar, dizgiciler, karikatüristler, fotoğrafçılar, ayrıca foto muhabirleri ve daha nice uzman çıkacaktı ve bunların her birine gazeteci denildiğini görecektik.

Gazetecilik salt haber bulma işine verilen bir isim değil, bir mevkutenin (basılı yayının) okuyucuya ulaşması için gerekli tüm işleri üreten mesleğin adıydı. Bir vatandaş eline bir gazete alınca, orada ölüm ilanından hava durumuna, namaz vakitlerinden bulmacaya, maç sonuçlarından karikatüre kadar çeşitli içerik bulurdu. Diğer tüm alan da haberciliğe ve yorumlara ayrılırdı.

Bunların sosyal medyayla ilişkisi nedir derseniz, sosyal medya bunun yeni ve sosyal bir formudur. Gelenekselin ötesinde, yıllık, aylık veya günlük değili anlık üretime yöneliktir.

Sosyal olabilmesi niteliğiyle birlikte, gelenekseldeki bazı davranış kalıplarını da yıkmıştır.

Oradan nereye gelindiğine bazı noktaları vurgulayarak bakmakta yarar var:

İnsanların, sabah bir gazete bayiine gidip, bir gazete satın alıp, bir uzmanın ülkedeki veya dünyadaki bir konu veya olayla ilgili bir makalesini okuyarak, gün içinde bununla ilgili olarak çevresiyle tartışması ile… Bugün bir-iki cümleyle ifade edilmiş bir görüşün altına “siz şeytansınız” ve ona cevaben iliştirilmiş “esas şeytan sizsiniz ulan” biçiminde başlayıp “s*ktir ordan” ve “esas siz s*tirin, yallah başka ülkeye” önerileriyle sonlanan yorumları okumak arasında ciddi bir fark olduğunun farkındayız diye tahmin ediyorum.

Herkes buna “yeni” diyor. Bense “yeni” olanın bu olmadığını düşünüyorum.

İçerik değil, biçim değişti

Geleneksel medyada üretilen tüm içerik formları, derinleşmeye dayanıyor. Buna karşın bunların sunumu hem yer kıtlığı nedeniyle, hem de üretim süresinin kısalığı nedeniyle görece basitleştiriliyordu. Bir örnek vermek gerekirse, dünyada yükselen işçi sınıfı hareketlerinin ülkemizdeki muhafazakâr ve gelenekçi toplum kültürüne etkileri ve bunun yaklaşan genel seçimlere yansıması konusunda yazılmış bir makalenin, hem bu konuda okuyucuya bilgi ve görüş sunması, hem de neredeyse bir kitap kalınlığında açıklanabilecek bu konunun, yarım sayfaya üç sütun bir alana sığması gerekiyordu.

Giriş, gelişme ve sonuç üçlemesine dayanmadan aktarma şansınız olmayan bu konuları, hem bilgiye ve hakikate dayalı yazmalıydınız, hem de okuyucuda saygınlık uyandırıp, her sabah gazete satın almasına neden olacak merakı canlı tutmalıydınız.

Burada hem yazanın, hem de okuyucunun belli bir bilgi seviyesinde olması bu ilişkinin canlı kalmasına da yardımcı oluyor, yazan ile okuyan birbirini besliyordu.

İnternet devriminin ardından hayatımıza giren sosyal medya, giriş ve gelişme kısımlarını pratik hayattan tamamen kaldırdı. Sadece on yıl gibi bir sürecin sonunda, herkesin sadece “sonuç” kısmıyla ilgilendiği ve ondan başka bir şeye bakmadığı, yeni bir pratik hayatın içinde yaşıyoruz.

Neden biçim değişti?

İnternetin (www) icadı ile birlikte yeni bir mecra doğdu. İlk başta yaygınlık sorunu olsa da, zamanla insanlar bu yeni teknolojinin getirdiği kolaylıklara alıştı. Mobil devrim de internet devrimini takip edince, sınırlı (kontrollü) yayınlanma ilkesi ve onun yarattığı elitizm ortadan kalktı.

Yeni teknolojiyle, yeni bir rol ortaya çıktı.

Geleneksel medyada üretim belli gruplar tarafından yapılıyor, herhangi bir içeriğin mecrada yer bulması için yayın yönetiminin onayından geçmesi ve geniş kitleler tarafından kabul görmesi gerekiyordu. Bir görüşünüzü veya yorumunuzu belli bir kademeye kabul ettirmeden yayınlatamazdınız. Bu, tarihi bir hiyerarşi kültürünün de günümüze kadar gelen bir yansımasıydı. [Bugün “tüm medya iktidarın kontrolü altında” diye şikayet eden muhalefet partilerinin kulakları çınlasın.]

İnternet ise teknolojik olarak kendi içinde üretiliyordu. Bir gazeteci; haber, köşe yazısı, inceleme veya röportaj üretebilirdi ama kendi başına bir matbaa ve dağıtım ağı kurup gazete çıkarma şansı yoktu. İnternet işte bu üretim biçimini kökten değiştirdi.

İnternet içeriği, bizzat bulunduğunuz yerde üretiliyor, hiyerarşisiz yayınlanıyor ve serbestçe yaygınlaşabiliyordu. Bu sadece yeni bir teknolojinin icadı değil aynı zamanda binlerce yıllık kültürel hiyerarşinin yıkımının başlangıcıydı.

İnternetin toplumda esas gelişimini ortaya koyduğu ikibinli yılların ilk on yılında baby boomer kuşağı, “Y kuşağı geliyor” yazılarını geleneksel medyada okuyup, onları bastırmak ve hadlerini bildirmek için adeta gün sayarken, Y kuşağının herkesin var olduğu yerden değil de kendi ürettiği mecradan ilerlemesi büyük bir şok ve hayal kırıklığı yarattı. Her hayal kırıklığının ardından büyüyen nefret (Y kuşağı kötülemeleri) de işte buradan doğdu.

Y kuşağı geleneksel üretim biçimlerinin ortadan kalktığı dönemin ilk doğal üyeleri oldular. Baby boomer’ların ise pek emekliliklerinde hayal ettikleri dünyada yaşadıklarını söyleyemem. İnternetle barışık olmamalarının sebebi, onları yüceltmiyor olması!

İnternet üretim biçimini kalıcı olarak değiştirdi

İnternet bir özgürlük alanıdır denildiği zaman tüm gelenekselciler hiçbir alanda özgürlük yokken neden internette özgürlük olması gerektiğini anlamıyor, anlayamıyor.

Bunun nedeni de bizzat internet kültürünün kendisi. Bir tv programını izledikten sonra uykusu gelince televizyon denilen aygıtı kapatıp yatan… Okuduğu veya bir yerden bulduğu gazeteyi leblebi külahı, soba tutuşturucusu, başına şapka, kaplama kağıdı yapan… Onunla başka bir ilişki kurmayan… Aralarında en çok okumuş yazmış olanların bile bir parça yazıyı bir yayın kurulunun onayı olmadan yayımlatamadığı bir kültürün yetiştirdiği kuşaklara; herkesin kendi üretimini kendi yapabildiği, sonsuz kez tekrar edebildiği ve en önemlisi; gelenekselci kuşaklar ünvan ve sıfatlara adeta taparken, yeni üretim biçiminde bireylerin kendilerini istedikleri gibi ve istedikleri sayıda türetebiliyor olmaları hiç de hazır olunmayan bir özgürlük tasviriydi.

Aslında kitabına göre özgürlük tam da buydu ama onlar asırlardır özgürlüğün hakim ve üstün sınıflar tarafından birilerine belli bir uygunluk ve onay sistemi dahilinde bahşedilecek bir iltifat olduğuna o kadar iman etmişlerdi ki, burada yıkılan hiyerarşi sinirlerini çok bozuyordu.

Burada ortaya çıkan özgürlükten en çok “işsiz kesim” yararlandı. Sosyal medyadaki öfke ve nefret dilini üretenler bunlar. Üzücü ama bu az sayıdaki marjinali sürekli olarak merkeze getirip dövmeye çalışan da yine gelenekselciler. Nerede bir nefret söylemi varsa gidip onu RT’leyerek, herkese yaymaktan bir türlü vazgeçmediler.

Sosyal medya bir özgürlük savunucusu değildir ama internet öyledir.

Sosyal medyayı inşa eden genius’lar, Palo Alto’da terlikle işe gidip gelerek sözüm ona liberal bir ekonomik girişim sistemini ve özgürlüğü temsil ettiklerini vurgularken, diğer yanda gizli algoritmaları ve izaha muhtaç 3. taraf ilişkileriyle liberal olmak şöyle dursun, faşizan bir veri yönetim sisteminin oligarkları haline geliyor, ABD Senatosu “neler oluyor gelip bir anlatın” deyince de o genius hallerinden eser kalmamış şekilde, terlikleri çıkarıp takım elbiselerini ve makosenleri giyerek tıpış tıpış gidip birer “cici çocuk” edasıyla senatörlere ifade veriyorlardı.

Kapitalizmin yarattığı en büyük şirketlerin liberal düşünce ortamını veya liberal hakları savunması, ileri taşıması, bir devrim yaratması zaten beklenemezdi. Sosyal medyada var olan ifade özgürlüğü olsa olsa sosyal medyanın ürettiği bir pazarlama aracı olan freemium* bir hizmet olabilir. Trilyon dolarları kazanana kadar terlikle gezen ve özgürlük dağıtan bir sözde girişimcilik peygamberi… Ama verilerle neler yaptığı ve yapabildiği çıkar çatışması yaratınca, takım elbisesiyle ifade veren ve kesilecek para cezasında uzlaşmaya baştan razı süt dökmüş bir kedi… Sosyal medya budur.

İnternet ise üretim biçimlerini sınırsızlaştırması, kolaylaştırması ve kendini kendi içinde sürekli olarak üretebilmesi açısından çok daha önemli bir özgürleştiricidir.

— Marc Zuckerberg

* Freemium: Sosyal medyada bir hizmetin, ücretli hale gelmeden önce kullanıcılar tamamen alışana kadar ücretsiz olarak sunulması.

BEŞİNCİ YAZI İÇİN TIKLAYIN: İNTERNET DEVRİMİ 5