Çocukken bayram gelince aile büyüklerimizin elini öpmeye giderdik. Milli bayramsa da yakındaki bir kutlamaya veya fener alayına.

Çok net hatırlıyorum: Dedemin veya büyük annemin elini öpmek üzere eğildiğim sırada ağzımdan “bayramınız kutlu olsun” veya “iyi bayramlar” sözleri dökülürdü. Öyle ya, ben kutlamaya gelmişim, karşımdaki aile büyüğü de kutluyor… Bayramınız dedim diye herhangi bir büyüğümün “hayırdır evladım, bayram benim mi, senin de bayramın” diye çıkışıp, “en iyisi sen bayramımız de” deme ihtimali yoktu.

Aradan uzun yıllar geçti (biraz yaş aldık) ve bir şirkette iletişim yöneticisi olarak çalıştığım sırada kendimi ekibimle “bayramınız kutlu olsun mu denilir, bayramımız mı” diye tartışırken buldum. Tabi bu yazıyı kaleme alan kişi olarak, bayramımız mı denilir diye soran tarafın ben olmadığımı sanırım tahmin etmişsinizdir.

Dilde devrim filan da yapmadık ama öyle sanıyorum ki, düşüncede muhafazakarlaşan bir toplum olarak, her konu veya kavramın aidiyetini sorgular hale geldik. Öyle ki, sokaklara bir ilan vereceğim ve halka “bayramınız kutlu olsun” (ey halk) diyeceğim ve bu mesajı okuyan halk aniden “hmm böyle dediğine göre demek ki kendini bu bayrama ait olarak görmüyor” diye düşünecek.

Pes…

İnanın bana, ekiple yaptığımız bu tartışmadan sonra dikkatimi çekmeye başladı ki herkes böyle ifade etmeye başlamış. Diyebilirsiniz ki, konuşma dili ile reklam dili farklı olmalı. Peki buna bir itirazım yok. Ancak dil ve anlam açısından böyle ters köşeler yapmayı doğru bulmuyorum.

Bu yeni ayrımcılık, dilden değil düşünceden kaynaklanıyor!

Misal, Atatürk Türk gençliğine “birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir” dediği zaman “bunu korumak bizim değil, senin görevindir” mi demiş oluyor? Oldu ya, “istikbal göklerdedir” deyince “denizlerden bir hayır gelmez” mi demek istiyor?

Bir ifadede, işaret edilen şey vurgulanmak istenir. Vurgulanmayan şeyler ise kapsam dışında bırakılmak amacıyla değil, vurgulanmamak amacıyla dışarıda kalır. Yani ifade edilirken amaç vurguyu belli bir şeye doğru yüklemektir. Ben dedeme “bayramınız kutlu olsun” deyince, aslında ona “dedeciğim bu senin bayramın aslında, beni hiç ilgilendirmiyor” demiş olmuyorum. Aksine, burada vurgu “ben seni kutluyorum” demektir.

Bir şirket sokakta ilan panosu satın alıp “bayramınızı kutlarız” deyince kendini bayramın dışında bırakarak soyutlamaz. Aksine, “seni kutlamak için bir mecra satın alıp bunu söylemek istedim” der. Ben ekiple tartıştığımız konuda onların görüşüne uyup “bayramımız kutlu olsun” mesajına karar verdim, vermesine… Ancak dilde böyle bir endişenin olmasına gerek yok. Burada endişe edilmesi gereken temel nokta düşüncede böyle bir noktaya ulaşmış olmamız.

Düşüncede kapalılık, bizi her şeyden şüphe eden, öyle ki, iletişimde bile vurgulanan şeye değil de, neyin kapsam dışında bırakılmış olabileceğine dikkat kesilmek ve orada (söylenmeyende) bir mesaj aramak ancak böyle bir düşüncenin ürünü olabilir.

Bunca yıllık iletişimci olarak şeytan ayrıntıda saklıdır (saklanır) ilkesini hep iyi uyguladım ama artık bu kadarından şüphe edilecek bir noktaya gelinmesini de korkutucu buluyorum.

30 Ağustos nedeniyle ünlülerin sosyal medya hesaplarından paylaştığı tebriklerde de “bayramımız” vurgularını görünce, herkesin zihnine bu aidiyet sorununun kazındığını gördüm. Toplum birbirini yanlış düşünme konusunda öyle hızlı enfekte edebiliyor ki, bir sağlık kurulu da bunun için kurulsa işin içinden hayatta çıkamaz.

Siyasi görüşlerimizi, ideolojilerimizi, inancımızı, kelimelerin, farklı vurguların arkasına saklaya saklaya bu hale geldik sanırım. Açık edilene ayrı göz dikiyoruz, saklanana ayrı…

Atatürk’e dönecek olursam, iyi ki “ne mutlu Türklere” dememiş de, bunu insanların kendi aidiyet hissine ve beyanına bırakarak “ne mutlu Türküm diyene” demiş. Nihayet reklam dilinde, karşı tarafa mesajı bütünlüklü vermek adına aidiyeti paylaştığımızı söylemeye biraz varım ama bunu çok gereksiz bir vurgu olarak görüyorum.

Bayramlar ki, insanların vesile ederek birbiriyle görüştüğü, kutladığı günlerdir, çünkü insanların birlikte olmaya ihtiyacı vardır. Bayramların aidiyetleri bölünmüşse, insanlık da bölünmüş demektir.

Keşke hayat bayram olsa, dışarıda kimseyi bırakmadan! Her gün bayram olsa, delirmeden!