Köşe yazarları odaklı doğrulama/yanlışlama (teyit) sitesi Malumatfurus.org ilginç bir araştırma yayımladı. Araştırmayı, Teyit.org sitesinde 9 Kasım 2019 tarihinde yayımlanan Kansu Ekin Tanca imzalı bir derlemeden öğrendim.

Son yıllarda medyada büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Gönül isterdi ki bu dönüşüm her gün birkaç milyon adet daha fazla gazete satmak için içerik ve kalite anlamında getirilen yenilikler olsaydı. Bizdeki dönüşüm Ali’nin gazetesini Veli’ye aktarma şeklinde gerçekleşti. Gerçekleşti de ne oldu derseniz, bunu okuyucu nasıl yorumlamış, önce ona bakalım:

30 Ekim 2019 tarihli NTV haberine göre, 2008-2018 yılları arasında (on yılda) toplam gazete tirajlarında yüzde 50’ye yakın bir düşüş gerçekleşmiş. Bu azalış sürecinde son 6 yıldır sürekli bir düşüş görünüyor. Son bir yıldaki kayıp ise yüzde 17. Bu veriler TÜİK’e ait.

Medyada içerik ve kalite anlamında getirilen bir yenilik yok demiştim. Bu düşüşün temel sebebi Ali’nin medyasının Veli’ye geçmesidir dersek günlük siyasi çekişmelerin alışılmış bakış açısıyla bir değerlendirme yapmış olmaz mıyız? Gazete okuru tabi ki medya sahipliğini önemser, ancak örnek vermek gerekirse Hürriyet okuru için itibarı zaten tartışma konusu olan Aydın Doğan gidip de yerine Yıldırım Demirören geçince okurun günlük hayatında ne değişir?

Bu konuyla ilişkilendirebileceğim bir anımı paylaşayım; özellikle genç okurların ilgisini çekebilir:

Henüz medya yatırımını elden çıkarmadığı dönemde, birkaç yıl önce, Doğan Holding’e bir iş görüşmesine davet edildim. Görüşmeye başladıktan kısa bir süre sonra benim deneyimlerimin ilgili pozisyon için fazla (overqualified) olduğunu anladık. Yine de biraz sohbet ettik. O gün, medya gücü olmasına rağmen sokaktaki insanların, Aydın Doğan’ın (ve genel olarak Doğan Holding’in) medya dışında ne iş yaptığını, hangi sektörlerde olduğunu, ülkeye neler kazandırmış olabileceğini iyi bilmediğini ifade ettiğimi hatırlıyorum. Medya satışı gerçekleştikten sonra da bu konuda değişen bir şey olduğunu düşünmüyorum. Sokaktan geçen yüz kişiyi rastgele durdurup Doğan Holding’in yatırımlarını sorsak (artık medya da kalmadığı için) doğru bilecek on kişi çıkarsa çok şaşırırım.

Bunun sebebi Doğan Holding’in yıllardır bu konuda üzerine düşenleri yapmamış olmasından ileri geliyor, şüphesiz. Kendisiyle ilgili her perception (algı) ve reputation (itibar) krizini, yine kendisine ait gazetenin birinci ve ikinci sayfalarına döşediği cevaplarla veren ve bizzat söz konusu mecranın kendisiyle ilgili tartışmaları bile bir yere bağlamayan, bilimsel olmayan bir sürecin, doğru bir sonuç getirmesini beklemek çok büyük bir hayal olurdu.

Doğan Holding’de beni ağırlayan insanların sorunu değildi bu konu elbette. Ben sadece sürecin böyle yönetilmemesi gerektiğini, nasıl yönetilirse başarılı olunabileceğini izah etmiş, Hürriyet Gazetesi’nin gururu Hürriyet Medya Towers’ın kapısından henüz 19 yaşında girmiş ve yıllarca orada çalışmış biri olarak dostane davranmaya çalışmıştım.

Gazete satışlarının düşmesindeki temel nedenin gazete sahipliği olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum. Bence okur için Ali de bir, Veli de. Okuyucu hepsini zengin iş insanları olarak görüyor.

Geriye kalıyor; içerik ve kalite. Okuyucunun esas sorunu içerik ve kaliteyle ilgili. Medyanın her gün getirdiği içeriğin ne kadarı gerçekten sokaktaki insanı ilgilendiriyor, onların hayatına olumlu yönde dokunuyor ve geliştiriyor, buna ayrıca bakmak gerek.

İçerik krizi konusunu medya görmezden geliyor. Öyle ki, toplumun her kesimini ilgilendiren konuları bile uzmanlara yorumlatırken sürekli olarak işinden en çok zengin olan uzmana veya medyada en çok görünen (yüzü en çok eskiyen uzmana) yorumlattıkları için okuyucuda zamanla “bunlar böyle” düşüncesi pekişerek içeriğe olan güven ve mecranın itibarı azalıyor. 

İçerikle ilgili herkesin en çok dikkatini çeken sorun siyasi amaçlar için yapılan haberlerin ve yorumların ağırlıkta olması, bir başka deyişle medyanın her yönde (iktidar destekçisi veya karşıtı) propagandist amaçlar için üretim yapıyor olması, ikincisi ise doğruluğu araştırılmamış içeriklerin medyada kolayca yer bulması ve yayılması. İletişimde son yılların en önemli iki trendinden birinin “fake news” (sahte haber) diğerinin ise “post-truth” (gerçek ötesi) olduğunu da dikkate alırsak hem tüm dünyada medyanın nasıl bir itibar kriziyle karşı karşıya olduğunu, hem de ülkemizde neden günlük gazete satışlarının on yılda yüzde 50 düştüğünü anlamaya yaklaşabiliriz.

Medyadaki değişimi, dönüşümü okuyucunun nasıl yorumladığı meselesinin çok net olduğu kesin. Bu da siyasi bir hedef midir; insanların medya okuma alışkanlıkları değişsin isteniyor olabilir mi, bu ayrı bir inceleme konusu. Şurası kesin ki, gazete okurları beklediğini gazetede bulamıyor.

Köşe yazarları bilgiyi nasıl doğruluyor

Yorumumu sona sakladım. Bu bölümü Teyit.org derlemesini değiştirmeden paylaşıyorum: 

Malumatfurus.org’un envanter çalışmasına göre ülkemizde yerel yayınlar hariç 6 bin 843 köşe yazarı var. Yerel yayınlarla birlikte sayının 10 bine ulaşabileceği tahmin ediliyor.

Malumatfurus.org, Ekim 2019 tarihli Hedef Kitle Araştırması’nda 285 köşe yazarına 12 çoktan seçmeli ve 5 açık uçlu olmak üzere toplam 17 sorudan oluşan bir anket yöneltmiş. Bu araştırma, Türkiye’deki köşe yazarlarının yanlış bilgi konusundaki fikirlerini ve bunları doğrulama girişimleri hakkındaki düşüncelerine ait bulgular içeriyor. 

Köşe yazarları gündemi çevrimiçi kaynaklardan takip ediyor

* Ankete katılan 285 köşe yazarının yanıtlarına göre köşe yazarlarının gündemi takip etmek için başvurduğu ana kaynaklar arasında internet üzerinden yayım yapan haber siteleri ve sosyal medya yer alıyor. Köşe yazarlarının yüzde 40’ı düzenli olarak televizyondan bilgi edinirken, yüzde 65’i basılı yayınlara başvuruyor. Ankete göre neredeyse her 10 köşe yazarından 9’u gündemden haberdar olmak için internet haber sitelerine ve yine neredeyse her 10 köşe yazarından 7’si sosyal mecralara yöneliyor. Çevrimiçi platformların birçok kişiye aynı anda hızla ulaşabildiği ve herkesin bilgi paylaşımında bulunabildiği düşünüldüğünde, bu tip mecraların bünyesinde yanlış, şüpheli veya taraflı bilgiler de barındırabileceği öngörülüyor. Dolayısıyla böyle bir durumda, internette karşılaşılan içerikleri, tartışma konusuna almadan önce teyit etmek önem kazanıyor.

* Köşe yazarlarının neredeyse yarısı en azından bir kez yanlış bilgi paylaştığını fark ettiğini söylerken, az bir çoğunlukla diğer yarısı hiç yanlış bilgi paylaşmadığını belirtiyor. Başka bir soruda köşe yazarlarının neredeyse yarısı “Türk basın sektöründeki sorumluluk, iş ahlâkı ve basın etiğini” “çok kötü” olarak değerlendiriyor.

* Malumatfurus.org anketinde köşe yazarlarına, yanlış bilgi paylaşmalarının ardından nasıl bir tutum alacakları soruluyor. Verilen yanıtlara göre her 10 köşe yazarından dokuzu yanlış bilgi paylaştığını fark ettiğinde okurlarından özür dileyeceğini ve düzeltme yayımlayacağını bildiriyor. 

Köşe yazarları tutarlı mı?

* Köşe yazarlarının ifadelerinin aksine, Malumatfurus.org tarafından 2015 yılından itibaren binden fazla yazının incelenmesi neticesinde, 1.400’den fazla köşe yazarının yanlış bilgi paylaştığı ve yalnızca çok az sayıda yazarın bir düzeltme yaptığı görülüyor.1

* Türkiye’deki doğrulama platformlarının bilinirliğine gelindiğinde ise köşe yazarlarının yüzde 15,8’inin hiçbir doğrulama girişiminden haberdar olmadığı göze çarpıyor.

Doğrulama girişimleri arasında en çok tanınan ise Teyit. Ankete göre her on köşe yazarından sekizi Teyit’i bir doğrulama girişimi olarak bildiğini belirtiyor. Ayrıca katılımcılar, Doğruluk Payı (yüzde 40), Evrim Ağacı (yüzde 32,6), Yalansavar ve Günün Yalanları gibi oluşumları da bildiklerini belirtiyor.

Köşe yazarlarının teyitçilerden beklentileri: Şeffaflık ve tarafsızlık

* Türkiye’deki doğrulama platformlarının, yanlış bilgiye karşı mücadelede nasıl güçlenebilecekleri konusunda köşe yazarlarının da çeşitli beklentileri var. Bunların arasında şeffaflık, objektiflik, tarafsızlık gibi Teyit’in de içinde bulunduğu Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (IFCN) imzacılarının kabul ettiği ilkeler yer alıyor. Ayrıca farklı sosyal mecraların kullanılması, dijital okur yazarlık eğitimleri verilmesi, doğrulama girişimlerinin işbirliğine geçmeleri de öneriler arasında.

Benim yorumum: İtibar yönetimi zorlaşıyor

Gelelim son yoruma:

20 yıldır itibar araştırmalarının içindeyim. Bilgi kaynaklarına güven başlığı altında yirmi yıldır her araştırmada dikkatimi çeken, medyayı en güvenilir bilgi kaynağı olarak gören tek hedef kitlenin yine medya olmasıydı. Diğer hedef kitlelerde ilk üçe bazen girer, çoğu zaman da girmezdi medya. Bunu şöyle de yorumlamak mümkün: Medya kendine bir itibar değeri biçiyor, ancak buna kendinden başka kimseyi inandıramıyor!

Bu durum, hem medyanın en büyük tılsımı, hem de en büyük sorunu. Bu sorunu kim çözer derseniz, medyanın bu ikili kimliğini çok iyi çözmüş, içerik yönetimini iyi bilen medya yöneticileri çözer. Diğerlerinin bu krizi çözmek bir yana, şu an olduğu gibi, her gün medyanın güvenilirlik ve itibar krizini çok daha geri dönülmez seviyelere taşıyacağı gayet açık biçimde görünüyor. 

Bu itibar krizi, şimdilik teyit kaynaklarını doğurmuş görünüyor. Bu da sivil ve özgür toplum için son derece önemli bir kazanım. Ama sevinilecek bir yanı var mı; her şeye güven yitip giderken bir bilginin yalan olup olmadığını teyit edecek birileri çıktı diye sevinelim mi, onu da size bırakıyorum.  

1 Kansu Ekin Tanca’nın derlemesinden alıntıladığım yorumu / Teyit.org