Kahramanmaraş’ta 6 Şubat 2023 günü meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem ülkemizde 11 Eylül saldırılarında olduğu gibi bir şok etkisi yarattı. Bu tip büyük olayların toplum sağlığında ve reflekslerinde olumsuz değişimler yaratması doğaldır. Ancak tüm bunlar olurken bilgiler öyle bir hızla hayatın içine akar ki, kısa bir süre içerisinde neye nasıl tepki verilmesi gerektiğini şaşırmaya başlayabiliriz.

İnsan, tabiatı gereği, kendi gücünün yetmediği olaylar karşısında kendini aciz, çaresiz hisseder. Bu his belli bir süre içerisinde giderilmezse veya son bulmazsa travmatik sonuçları olur. Toplumsal olayların travmatik etkileri olması doğal bir sonuç olsa da, etkisini azaltmanın yolları vardır ve herkesin hedefi travmatik süreçlerden (hasarsız olamasa da) en az hasarla çıkmak olmalıdır.

Bu konuda yönetilmesi gereken iki farklı alan var: Kamu idaresinin, şirketlerin ve medyanın etkisinde olan “kamusal etki alanı” ve ailelerin kendi yaşamlarını sürdürdüğü “özel yaşam alanı”. Birey olarak ne yapabilirim diye baktığınız zaman, bu iki alanda birbirinden farklı tutumlarınızın olması gerekir. Örneğin, kamusal etki alanında açık bilgi paylaşımı krizin yönetilmesine yardımcı olurken, aile içinde çocuklar ve gençler varsa açık bilgi paylaşımı travmatik etkileri artırabilir. Kamusal alanda ses yükseltmek gerekirken, aile içinde sesi düşürmek gerekebilir. Bu iki alanda da görevleriniz varsa, her iki alana dair doğruları kendi içinde uygulamanız gerektiğini unutmayın.

KAMUSAL ALANDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Kamu Yönetimi:

Kamu yönetimi için her travmatik olayın süreç yönetiminde olmazsa olmaz öncelikler; hızlı bir şekilde durumu analiz etmek, acil eylem adımlarına karar vermek ve kamuoyuna hangi kanallardan bilgi verileceği hakkında halka açıklama yapmaktır. Halka ne kadar net ve hızlı bilgi verebilirseniz halk da bilgiyi oradan takip eder.

Bu aşamada verilmesi gereken bilgi ne kadar travmatik olursa olsun, halka karşı açık ve net olmaktan kaçınılmaz. Bir kez bilgiye, bilgi kanalına veya sözcüye güvensizlik oluşursa, krizin ilerleyen adımlarında halka bilgi veremez hale gelirsiniz, diğer bir deyişle bilgi verseniz de halk bunu dikkate almaz. Bilgi akışının net ve güvenilir olması, ilerleyen süreçte atılacak diğer adımların başarılı olması ve halkın işbirliği yapması adına son derece önemlidir.

Her krizde kullanılabilecek bir web sitesi şablonunu hazır tutmak ve krizle ilgili bir domain adresini hızlıca alıp halka duyurmak ve akan bilgileri canlı olarak buradan erişilir hale getirmek pratik bir iletişim kanalı olarak kullanılabilir.

Kamu yöneticileri şunu asla unutmamalıdır: Halk devletin verdiği bilgiye güvenir ancak bilgi akışı yavaş olduğu takdirde kendine başka bilgi kanalları arar. İşte bu noktada artan yeni bilgi talebi, halkın dezenformasyona yakalanmasını da kolaylaştırır. Kamu yöneticilerinin, halka bilgiyi teyit etme yöntemlerini de öğretmesi iyi olur.

Kamu yönetiminin en sık yaptığı yanlış da, travmatik olayların siyasi sonuçlarını düşünerek iletişim yönetmesidir. Bu benim gözlemlerime göre, akıllı bir yöntem olarak değil, bir refleks olarak ortaya çıkmaktadır. Oysa burada kısa vadeyi yönetmek isterken orta ve uzun vadeli güven ve itibar krizi yaratılmış olur. Yapılması gereken, kısa vadeli hasarları karşılamayı göze alıp, orta ve uzun vadede yapılabilecek doğrulara zemin (fırsat) bırakmaktır. Kriz yönetimi, kriz olmadan önce yapılan yönetimdir. Bir kez o istenmeyen noktaya gelindiyse, hasarı olduğu gibi kabul edip ilerlemek, yeni güven noktaları tecrübe edilmesine de şans tanıyabilir. Bunun yerine, aman şimdi bize şöyle demesinler diye salt algıyı yönetmeye yönelik atılacak adımlar, güven ve itibarı kalıcı bir biçimde, çok daha derinden yaralayacaktır.

Medya:

Medya sürekli açık bir bilgi kaynağı olarak maalesef travmatik olaylarda yönetilmesi en zor alandır. Yayın yönetimlerinin her tür olası kriz konusunda nasıl hareket edeceklerine dair yayın planlarının önceden hazırlanmış olmasında fayda vardır. Özellikle TV kanallarının bu süreçte ekrana en tecrübeli sunucularını çıkarması yine çok büyük avantaj sağlar. Ekrana verilecek her bilginin çok hızlı ama mutlaka teyit edilmiş olması gerekeceği için arka planda çalışacak ekibin işini titizlikle yapması topluma bir hizmettir.

İlk şok atlatıldıktan sonra medyanın iki çok büyük rolü vardır: Birincisi, gelişmeleri derli toplu aktarıp toplumun durumu doğru kavramasına yardımcı olmak. İkincisi ise, toplumun yaşadığı travmayı artıracak içerikleri daha dikkatli vermek. Medya bir kez işini dram pornosuna çevirdikten sonra toplumda her türden infial oluşabilir. Belli içeriklerin verilmemesi konusunda yayın kuruluşlarının hem kendi yayın ilkelerini yayınlamış olması, hem de birbiriyle anlaşma yapmasında çok büyük yarar vardır.

Deprem sürecinden örnek vermek gerekirse; deprem sonrası kurtarma faaliyetleri tamamen yetkili ve uzmanların sahada olmasını gerektiren bir süreç olduğu için kamuoyu burada aciz bir izleyici durumuna düşer. Kendini giderek daha kötü ve daha çaresiz hisseder. Süre ilerledikçe bu acziyet hissi öfke ve nefrete dönüşerek şiddet biçiminde dışa yansıyabilir. Bu gibi durumlarda, kalp ve sinir hastalıkları olan insanlarda çok daha kritik sorunlar da ortaya çıkabilir.

Yine deprem sürecinden biliyoruz ki, kurtarma çalışmalarında enkazdan ses gelip gelmediğinin arandığı süreçlerin canlı olarak izletilmesi her açıdan son derece sakıncalıdır. Bu olay yerinde izlendikten sonra, olumlu sonuçlanması durumunda halka izletilirse umudu artırır. Olumsuz sonuçlanırsa, izleyen herkes psikolojik anlamda o enkazın altında kalır.

Elbette medyanın “TV ekranında söyleyemediğini sosyal medyaya da yazma” gibi bir ilkesi de olabilirse işin dijital tarafı da iyi yönetilir. Modern deyimle, daha fazla tık almak, dikkat çekmek amacıyla yapılan her sorumsuz yayın, halkın yine öfkesini ve medyaya olan güvensizliğini artıracaktır.

Şunu da asla unutmamak gerekir ki, dezenformasyonun bir toplumda başarıya ulaşmasının yolunu açan en önemli unsur ana akım medyaya olan güvenin düşük olmasıdır. Ana akım medyanın, travmatik olaylar sırasında sürekli olarak halkın kendilerine ulaşabileceği iletişim adreslerini vermesi ve bunları erişilebilir tutması da son derece önemlidir.

Travmatik içeriklerin medyadan sunulması:

Düşen bir uçağın içindeki yolcunun çektiği görüntü, depremde yıkılan bir evin içindeki insanın çektiği görüntü, bir tacizcinin evin girişine kadar takip ettiği kadının çektiği görüntü, sokak ortasında şiddet gibi içeriklerin belli yaş grupları tarafından kolayca izlenmesi veya bunlara erişiminin olması halk ve insan sağlığı açısından çok travmatik sonuçlar doğurabilir. Ancak medyanın bunları yayınlama sorumluluğu olduğunu da dikkatten kaçırmamak gerekir.

Bunların olduğu gibi açık kanaldan verilmesi öyle tehlikeli sonuçlar yaratabilir ki, yaratacağı zarar, yararın çok önüne geçer. Medya kuruluşları, bu tür içerikleri internet siteleri üzerinde, gerekli uyarılar ve engeller konulduktan sonra erişilebilecek şekilde vermeli ve izleyicisini buraya yönlendirmelidir. Dram pornosu ile medya sadece kısa vadede kazanır ancak orta vadede güveni, uzun vadede ise ticari varlığını kaybeder.

Şirketler:

Şirket ve markaların travmatik süreçlere, olaylar olmadan önce hazırlık yapmış olması gerekir. Şirketlerin, kriz kendi krizleri olmadığı sürece, toplumsal travma yaratabilecek durumlarda yapabileceği işler sınırlıdır. Yaşamsal ihtiyaç ürünleri veya hizmetleri grubunda ticaret yapıyor ise senaryoları hazır olmalı, kriz planı ve yönetim süreci hazır olmalı, belli ürünler belli depolarda ihtiyat olarak ayrılmış olmalı ve ihtiyaç duyulduğunda halkın buna nasıl erişim sağlayabileceği konusunda açık bilgilendirmelerin yapılması gerekir.

Bir deprem sırasında elektriklerin ve telefon hatlarının kesilmesi olağandır. Ancak olabilecek en olağan dışı şey, burada ne tür onarım veya destek çalışmaları yapıldığı konusunda bilgi verilmemesidir. Şirket yöneticilerinde yerleşik olan bir refleks vardır; bir iş tamamlanmadan bilgi vermezler. Bu refleks normal bir günde doğru sonuç verir. Ancak travmatik bir olay varsa, o sırada çözümle ilgilendiğinizi ve nasıl ilgilendiğinizi açıklamak son derece iç rahatlatıcı ve sabır artırıcı bir iletişim olacaktır.

Travmatik süreçlerde verilen reklam ve ilânlara ise çok dikkat etmek gerekir. Burada “herkes yapıyorsa biz de yapalım” düşüncesi çok yanlıştır. Reklam veya ilân çalışması bir konuda toplumu bilgilendirmek veya örneğin maddi yardım toplamak amacıyla yapılıyorsa anlaşılabilir ancak asla kendi yaptığı işi duyurmak amacını taşımamalıdır. Bu konuda şirket/marka web sitesinin ve sosyal medya hesabının kullanılması, kısa ve net bir bilgilendirme yapılması çok daha saygın ve yeterli olacaktır.

ÖZEL YAŞAM ALANINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Aile yaşantısı, toplum sağlığının, çocuk ve gençlerin sağlığının başladığı ve bittiği alandır. Diğer alanlardan zararlı ne kaparsak kapalım, iyileştirme ve güçlendirme süreci ailenin içinde hayat bulacaktır. Bu nedenle özel yaşam alanının, yani ailenin, travmatik süreçlerden koruması çok önemlidir.

Anne-babalar olarak gördüğümüz, izlediğimiz, dinlediğimiz içeriklerin, hiçbir seçme ve korunma şansları olmaksızın çocuklara ve gençlere izletilmesi, diğer bir deyişle onların travmatik içeriklere maruz bırakılması bir tür zorbalıktır, şiddettir. Bu tip süreçlerde anne-babaların doğru ve gerekli bilgilere ulaşması ne kadar önemliyse, bunların çocuk ve gençlerin ruh ve düşünce dünyasında bir o kadar istenmeyecek anlamlar ve sonuçlar doğuracağı unutulmamalıdır.

Bir yönden bilgilere erişmeliyiz, bir yönden de ailedeki çocuk ve gençleri gerekli olan kısmı haricindeki bilgiden uzak tutmalıyız. Neler olup bittiğini bilmek gibi hakları vardır ancak tüm ayrıntıları bilmelerine gerek yoktur. Bir arkadaşınızın derdini dinler ve empati yaparak onunla dayanışabilirsiniz ancak acziyet durumu içerisindeyken aralıksız, sürekli empati yapmak insanı çıldırtabilir. Çocuk ve gençleri bu duruma düşmekten korumak travmatik süreçlerde dikkat edilmesi gereken en önemli iletişim sorumluluklarından biridir.

Bu konuda yararlı olabileceğini düşündüğüm önerilerim şunlar:

  • Ailedeki çocuk/genç travmatik gelişmeleri anne-babadan duymalıdır. Anne-babalar, gelişmeler hakkında özet ve doğru bilgi vermelidir. Doğru bilgi verilmezse ortaya çıkacak güvensizlik başka sorunlar yaratır.
  • Mobil iletişim çağında çocuğa/gence sınırılı veya filtre edilmiş bilgi verseniz de, kendi erişimleriyle diğer her tür içeriğe ve dezenformasyona sizin bilginiz olmadan ulaşabilirler. Onları odalarına gönderip saatlerce TV ekranındaki akışı izlemek yerine, gerekirse ekranı kapatın, onlarla farklı (kitap okumak, dertleşmek, arkadaşları hakkında sohbet etmek gibi) etkinlikler yapın. Mümkünse, yaşanan travma hakkında geçmiş bir anınız varsa onu paylaşın. Böylece hem gözünüzden ayrılmamış olurlar, hem de kontrolünüz altında bir deneyimden ilham alma şansı bulurlar.
  • Çocuklar yataklarına yattıktan sonra ebeveynlerini dinler. Nasılsa uyudu deyip duymasında sakınca olacak şeyleri konuşmayın, TV yayınlarını da kısık sesle takip edin. Size normal gelebilecek olayların onların dünyasında tamiri ömür boyu mümkün olamayacak travmalara dönüşmesindense, siz bazı şeyleri eksik bilin.
  • Olaylar ne kadar travmatik olursa olsun, tepkilerinizi bir yetişkin gibi verin. TV ekranına bakarak sosyal medyada atarlı post atarsanız veya ekrana bakıp küfür ederseniz çocuğun/gencin gözünde bunu olağan bir davranış olarak göstermiş olursunuz ve ona “böyle yapmamalısın” deme şansını da kaybedersiniz.
  • Anne-baba olarak birbirinizle sakin konuşun. Tartışmayın. Kavga etmeyin. Sesi azaltın. Konu değiştirmeye çalışırken kavga-gürültü çıkaracak başka bir konu açmamaya da dikkat edin. Önemli olanın sakin kalmak olduğunu unutmayın.
  • Ailedeki çocuk/genç ile sık sık sohbet edin, sorular sorun. Tepkilerini, özellikle de öfke/sabırsızlık artışı olup olmadığını gözünüzle ve kulağınızla takip edin. Onlara mümkünse yardım/gönüllü faaliyetlerine birlikte katılma konusunda şans verin ve birlikte hareket edin.
  • Çocuğun/gencin dezenformasyonu ayırt etme becerilerini geliştirmesine yardımcı olun. Gerekirse bu konuda veli whatsapp gruplarında farkındalık yaratın. Teyit ve Doğruluk Payı gibi oluşumların dezenformasyonla mücadele önerilerini takip edip ailenizle ve çevrenizle paylaşın.
Her yer “Olay Yeri” olmasın!

Her travmatik krizin bir olay yeri vardır. Yetkili veya uzmansanız bizzat olay yerinde fayda sağlayabilirsiniz. Elbette ülkede tüm öncelik, tüm dikkat ve tüm olanaklar gerçek olay yerinde olmalıdır. Ancak olay yeri dışından olaya dikkatimizi vereceğiz diye kendi bulunduğumuz yeri ayrı bir olay yerine çevirmemek gerekir.

Unutmayın, merak etmek insanlık hakkınız olsa da, yetkili veya uzman değilseniz her bilgiyi anında elde etmeniz gerekmez. Kendinizi kaptırmayın, bilinçli bir biçimde dahil olmayı becerin. Dahil olurken çocukları/gençleri veya yakın çevrenizi girdap gibi içine düşürmeyin. Onların da kontrollü ve gönüllü bir biçimde dahil olmasına şans verin ve destekleyin. Maalesef ateş düştüğü yeri yakar ama ateşten pişmeyi öğrenecek kadar izler ve dahil olursak bu süreçten travma ile değil dersler ile ayrılırız. Bunu başaramazsak, içimizde büyüyecek öfke derslerin alınmasına da engel olacaktır.

.

Meraklısına

1999 yılında yaşanan Gölcük ve Düzce depremleri sırasında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin PR danışmanı olmam vesilesiyle yaşadığım bazı tecrübeleri paylaştığım makaleyi, ilginizi çekerse buradaki linkten okuyabilirsiniz:

🔗 HALKA OYNANAN DEPREM OYUNU